İLK KURŞUN
Özgürlük ve hürriyetine içten içe bağlı bir milletin; ‘artık yeter!’ dercesine ateşlediği son derece önemli bir kurşundu; Hatay Dörtyollu Kara Mehmet Çavuş’un düşmana sıktığı o ilk kurşun.
***
Çok zorlu zamanlardan geçen aziz bir milletin kutlu torunlarıyız. Tarihimiz, şanlı zaferlere konu olduğu kadar; kanlı ve ıstırap dolu sayfaları da tozlu raflarında cömertçe barındırıyor.
Dünyanın bir olup üstümüze geldiği, Türk’ün Anadolu’ya sığdırılmak istenmediği, atalarımızın ise ceddinden aldığı cesaretle yeni bir tarihin yazılmasına vesile olduğu zorlu günlerden geçmiş bir neslin evlatlarıyız.
Kara Mehmet Çavuş o ilk kurşunu ne şartlarda sıktı bilinmez lakin ortada da bir gerçek vardı: Türk’e esaret yakışmaz!
***
Evet, o günün şartlarında düşmana verilecek en iyi karşılık ve cevap ta, namluya sürülmüş bir merminin ateşlenmesiydi ki, bu da hayata geçirilmişti çok şükür.
Peki, bizlere bugünleri vesile kılan, ders almamız için canlarını ortaya koyan ceddimize karşı bir borcumuz yok mu?
***
Şimdi sizleri bir söyleşi programında aldığım notlara götürmek istiyorum…
Geçtiğimiz günlerde Hatay Dörtyol’un kurtuluşu münasebetiyle düzenlenen ve sunumunu Aksaray Üniversitesi’nden Eğitim Bilimleri Fakültesi Prof. Dr. Süleyman YILMAZ hocamın yaptığı “Endüstri 5.0 ve Süper Akıllı Toplum” temalı güzel bir programın ana konusu olan soruya götürmek istiyorum.
Soru: Sizce; Kara Mehmet Çavuş, bugünün şartlarında, ülkemize yapılmış bir düşman istilası olsaydı ne yapardı?
Evet, ne yapardı?
Eline son model bir silahı alıp, yine düşmana mı sıkardı yoksa düşmanı bir tuşla alt edecek sistemi mi geliştirirdi?
Sorunun cevabı sizde kalsın. Temas etmek istediğim asıl konu bizim hislerimizden öte tecrübemiz ve yapacak gücümüzde saklı.
***
Gençlerimizin birçoğunun beyhude yaşam tarzları, “bana neci” yaklaşımları bizi korkutmuyor desek yeridir!
Eğitimde dünyada çok farklı reaksiyonlar alınıyor. Her ülke kendi iç dinamiklerini günün hayat şartlarına göre entegre ederken bizim bu sorunlarla kaybedecek vaktimiz yok.
Eğitimde yaşanan aksaklıkları bir kenara bırakmalı, takkeden tavşan çıkarmanın yollarını aramalıyız. Gözü doymak bilmeyen yayılmacı emperyalist ülkelerin endüstri alanındaki gelişmelerini uygulayacağı ülke olmaktan çıkmalıyız. Kızgınlıklar ve dahası şahsi önem arz eden bazı konular bir tarafa bırakılıp; ülkemizin menfaatlerinin ön planda olduğu evreye bir an önce geçilmelidir.
Nedir bunlar;
Eğitimde görevli her bir öğretmenimizin, ‘Tübitak’ Projelerine katılım oranını yükseltmek, öğrencilerdeki ufku geniş tutmak, aidiyet duygusunu arttırıcı etkinlikler düzenlemek, eğitimi; sadece bir sınav aracı olmaktan çıkarmak ve buna benzer daha birçok olguyu hayata geçirmek olmalı. Velilere düşen görev ise, çocuklarını desteklemek ve onlara, özgüveni yüksek tutacak yaklaşımlarda bulunmak olmalıdır.
Ancak, o zaman endüstri devrimi ülkemizde de gerçekleşir ve ülke olarak topyekun bir sürecin ilk kurşununu atmış oluruz.
Önceleri gerilla denilen saha savaşlarıyla fethedilen yerler, şimdilerde uzaktan kumanda edilen bir tuşla ele geçirilmekte olduğunu hatırdan çıkarmayalım lütfen.
Dahası, gerek hizmet bazında gerekse tarım ve hayvancılıkta ülkelerin geliştirmiş olduğu son sistem aletlerin tasarım ve kalitelisini imal ve icat ederken haklı gurur ve güçlü duruşunu en iyi şekilde yaşayacağımız da ayrıca önem arz eden bir gerçektir.
***
3. Dünya Savaşı’nın dillerden düşmediği, savaş çığırtkanlıklarının eksik olmadığı şu günlerde tavrımızı da yapacaklarımızı da doğru belirlemeliyiz. Bize düşen görev emanetçisi olduğumuz bu kutlu topraklara halel getirmemek olmalıdır.
***
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi: ‘Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır.’
Selam olsun görevini kendi nefsinden üstün gören vatan evlatlarına.
Olası bir ‘Endüstri 6.0‘ ın ülkemizde neşvünema bulması dileğiyle…