SORUN İNSAN OLARAK YAŞAMAK DEĞİL, RUHSUZ BİR DÜZENİN İÇİNDE SESSİZCE TÜKENMEK
Bize insan olmayı değil, uyum sağlamayı öğrettiler.
Sesini yükseltme, duygunu gizle, acını içselleştir.
Çünkü bu çağda makbul olan; düşünen değil, işleyen olmaktı.
Hisseden değil, talimat alan.
Vicdan taşıyan değil, dosya taşıyan.
Zamanla şunu fark ettik:
Bizden yaşamamız değil, aksamadan işlememiz bekleniyordu.
Bugün sorun; insan olarak yaşamak değil,
ruhu budanmış bir düzenin içinde, itirazsızca tükenmek.
Ruhu törpülenmiş varlıklar üzülmez.
Sayıya indirgenen hayatlar sızlamaz.
İsimler silinir, dosyalar kapanır, acılar arşivlenir.
Geriye yalnızca “süreç” kalır.
Ve süreç her zaman haklıdır.
Bu yüzden bir çocuğun korkusu “olay”,
bir kadının çığlığı “vaka”,
bir hayatın yıkımı “evrak” olur.
İnsanı en çok da bu öldürür:
Acının dile değil, forma sığdırılması.
Oysa insan olmak;
sığmamaktır.
Taşmaktır.
Rahatsız etmektir.
Ama rahatsızlık sevilmez.
Soru soran istenmez.
Vicdan, sistem için fazla gürültülüdür.
Bu yüzden suskunluk ödüllendirilir.
Uyum alkışlanır.
Boyun eğiş, “olgunluk” diye pazarlanır.
Ve biz, yavaş yavaş,
kendimize yabancılaşarak var olmayı öğreniriz.
İnadına barış.
Çünkü barış talebi, çıkar düzenlerini bozar.
İnadına özgürlük.
Çünkü zincirler görünmez olduğunda, fark edilmez sanılır.
İnadına umutlarımız.
Çünkü umudu olan insan, teslim olmaz.
İnatlara inat…
Çünkü bu çağda en devrimci tutum, insan kalmaktır.
Bize “alış” diyenlere karşı,
biz hatırlamayı seçiyoruz.
Bize “sus” diyenlere karşı, yazmayı sürdürüyoruz.
Bize “devam et” diyen bu ruhsuz düzene karşı,
biz durup insan olduğumuzu hatırlıyoruz.
Çünkü insan olarak yaşamak zor olabilir.
Ama ruhsuz bir düzenin parçası olarak tükenmek,
en sessiz, en tehlikeli kayıptır.
Ayşegül Çimen bir öğretmen ve Ceyhan Kızılay Kadın Başkanı olarak sosyal sorumluluk projeleri üretir, toplumsal farkındalık yaratmak için çaba sarfeder.